İddialara göre Nazi Almanyası II. Dünya Savaşı sırasında, elektromanyetik özel cihazların ürettiği, anti-gravitasyonun etkisi ile işleyen uzay gemileri projelerini gerçekleştirmişti. Bu üç projeden ilki Dr. Schumann başkanlığındaki bir grup tarafından gerçekleştirilmişti. 1945 başına kadar 17 adet disk şeklinde ve 11,5 m. çapında uçandaireler yapılmıştı. Bu uçandaireler 84 test uçuşundan sonra Vril-1 adıyla uçmaya başlamışlardı. İkinci Proje SS-Entwicklungsstelle (S.S’lerin Geliştirme Bölümü) kontolu altında gerçekleştirilmişti. Bu proje ile 1945 başlarına kadar muhtelif büyüklüklerde ve çan şeklinde dairesel uzay gemileri yapılmıştı.
S.S E-IV Bölümünün Ürettiği Uçandaire Tipleri:
Birinci tipe Haunebu I deniyordu ve 25 m. çapında idi. Bunlardan sadece 2 adet üretilmiş ve 52 deneme uçuşu yapılmıştı. İkinci tip, Haunebu II idi ve 26,30 m. çapındaydı. Bunlardan 7 adet üretilmiş ve 106 deneme uçuşu yapılmıştı. Üçüncü ve en büyük tip, Haunebu III idi ve 71 m. çapında idi. Bundan daha yalnız bir adet üretilmiş ve 19 deneme uçuşu yapılmıştı.
Haunebu I Uçandairesinin Bazı Özellikleri:
Çapı: 25 metre
İtiş şekli: “Thule” – Takyonator 7b
Kumanda tertibatı: Mag-Feld-Impulser 4
Sürat: 4800 km/saat
Mürettebat: 8 kişi
Silahlar: 2×8 cm KSK (Lazer Işın Topu) dönen kule ve 4xMk 108 (Makinalı Top)
Haunebu II Uçandairesinin Bazı Özellikleri:
Çapı: 26 metre
İtiş şekli: “Thule” – Takyonator 7c (Zırhlı)
Kumanda tertibatı: Mag-Feld-Impulser 4a
Sürat: 6000 km/saat
Mürettebat: 9 Kişi
Silahlar: 6×8 cm KSK (Lazer Işın Topu) alttaki üç döner kuleye monte edilmiş vaziyette. Ayrıca 11 cm KSK üstteki dönen kuleye monte edilmiş durumda.
Haunebu III Uçandairesinin Bazı Özellikleri:
Çapı: 71 metre
İtiş şekli: Thule-Takyonator 70+Schumann- Levitatörleri (Zırhlı)
Kumanda tertibatı: Mag-Feld-Impulser 4a
Sürat: 7000 km/saat
Mürettebat: 32 Kişi
Silahlar: 4 x 11 cm KSK (Lazer Işın Topu), 3 tane aşağıda ve bir tane yukarıdaki döner kulelere monte edilmiş durumda. Ayrıca 10 x 8 cm KSK ve ilaveten 6x Mk 108 (Makinalı top), 8×3 cm KSK (Uzaktan komutalı)
Haunebu I’lerden ilki 1941 yılında uçmaya başlamıştı. Gözlem uçuşu yapan bu araç ne yazık ki İrlanda denize düşerek kaybolmuştu. SS E-IV Bölümünün ana uğraşı, uçandairelerden çok gerekli enerji kaynaklarını temini yönünde yoğunlaşmıştı. Çünkü Almanya “hammadde” yönünden büyük sıkıntı çekiyordu ve denebilir ki savaşı da bu yüzden kaybetmişti. Daha sonraları son imkanlar da gözden geçirildikten sonra uçandairelerin yapımı “Kara Güneş” (SS E-IV ve SS E-V) tarafından üstlenildi.
Haunebu III Mars Uzay Gemisi Olarak Kullanıldı mı?
Almanya’nın ve az sayıdaki müttefiklerinin geleceği tehlikeye düşünce, SS E-IV Haunebu III modelini üretti. Bu şimdiye kadar yapılan en büyük uçandaire idi. (Çapı: 71 m) Haunebu III’ün Mars yolculuğuna 20 Nisan 1945 günü (A. Hitler’in 20 Nisan 1889’da doğduğunu hatırlatmak isterim) başladığına dair iki somut delil vardır. Bu uçandaire, “Vril-Projesi” dahilinde Almanların 68 ışık yılı uzaktaki müttefikleri olan Aldebaranlı’lar için Mars’da bir üs kurmakla görevlendirilmişti. Andromeda Geraet denilen 139 m. uzunluğunda ve silindir şeklindeki “Ana-Uzay Gemisi” Aralık 1944’e kadar plan ve eskizler halinde idi. A. Geraet, bir Haunebu II, iki Vril-1 ve iki Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı. Bu silindir veya puro şeklindeki uzay gemileri projesi SS E-V’in sorumluluğu altında geliştiriliyordu. Almanya’nın 1945’den itibaren işgal edilmesiyle birlikte İngilizler ve Amerikalılar, SS’lerin gizli arşivlerinde, iki adet Haunebu II prototipi ve bir adet Vril-1 prototipine ait fotoğrafların yanında Vril ve Haunebu uçandaireleri serilerine ait versiyonların detaylı planlarını ele geçirdiler. Bunlardan başka Andromeda Geraet (Ana Uzay Gemisi)in eskizleri de müttefiklerin eline geçti. Bütün bu planlar savaşın sona erdiği 1945 Mayısından sonra gerçekleştirilememişti.
Ancak, 90’lı yıllardan itibaren, İngiliz ve Amerikalıların daha önceleri yasaklattıkları fotoğraflar ve eskizler, Orta Avrupa ülkelerinde yeniden ortaya çıkmaya başladı. Haunebu I, II ve III uzay gemileri ve Vril-1 uçandaireleri Mayıs 1945’den sonra hiçbir iz bırakmadan kayboldular. Bir yıl sonra, 1946’da İskandinavya göklerinde kimliği meçhul ışıklı cisimler ortaya çıktı ve bunlar doğudaki ve batıdaki müttefiklerin suni olarak krükledikleri bir dizi heyecan dalgası yarattı. Tekrar bir yıl sonra, bu defa kimliği belirsiz ışıklı cisimler ABD’de ortaya çıktı. 1950’li yılların başlarına kadar artan sayıda ışıklı cisimler Amerikanın her yerinde gözlemlenmeye başladı. Şüphesiz zeki yaratıklar tarafından yönetilen bu parlak objeler, yuvarlak, disk, çan biçiminde ve bazen de puro şeklinde görülüyorlardı. Bu cisimler “Tanımlanamayan Uçan Cisimler”, yani “UFO”lar olarak adlandırılıyorlardı.
lginçtir ki bu “UFO”lar Reich Almanyası’nın çan şeklindeki “Haunebu” ve disk şeklindeki “Vril” gemilerine çok benziyorlardı. Puro şeklindeki gemiler de “Andromeda Geraet”ın yalnız projelerde kalmayıp, gerçekleştirdiklerinin de kanıtı oluyordu. Bu gizemli UFO’ların üzerinde de ne Reich Almanyasının ne de başka bir devletin işareti olmadığı için doğal olarak hangi ülkeye ait olduğu tanımlanamıyordu. Bütün bu gözlemlere rağmen, 70’li yıllarda bir Batı Alman bekçisinin çektiği birkaç poz filmde, havalanan ve inişe geçen insanlı uçan dairenin üzerinde Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri)’nin kullandığı kollu haç ve gamalı haç belirgin bir şekilde görülebilmektedir.!!!
Yine bu renkli fotoğraflarda görülen uçan disk, şaşılacak kadar II. Dünya Savaşı’nda planlanmış Haunebu serisinden uçan dairelere benzemekte idi. Muhtemelen bu uçandaire Haunebu II’nin planlanmış fakat gerçekleştirilememiş büyük seri versiyonundandı. Bu tip, savaş sona ermeden az önce bir test uçuşu yapmış ve hemen hemen ışık hızına ulaşmıştı. Hemen hemen “Sıfır kendi Zamanında” yani çok kısa bir süre içinde, Haunebu II 70’li yıllardaki dünyaya ve dolayısı ile harb sonrası Batı Almanya’sına, geri dönmüştü.
40’li ve 50’li yıllarda ABD’de görülen UFO’lar için de aynı şeyler söz konusu olabilir. Yani bu yıllarda görülen UFO’ların büyük bir kısmı muhtemelen “Dünya dışı İnsanlar” tarafından yapılmıştı ve 10-12 m. çapındaki uzay diskleri ABD hükümetinin emrine verilmişti. Bu UFO-not’ların birkaçı yıllar boyu ABD gizli servisleri tarafından korunmuştu.(1) Tabii ki bütün bu bilgiler esrarengiz UFO fenomenini açıklamaya yetmemektedir. Mayıs 1945’de Avrupadaki savaş bitimine kadar, bütün Haunebu ve Vril-uçandaireleri, test uçuşları sırasında, bu gemilerin yarattığı Takyon-Eketrogravitasyon alanları sebebiyle, çoğu zaman uzay zaman tekilliğine düşmüşler (Zaman Kayması) ve relatif geçmişlerine dönmüşlerdi. Bu geçmişin ne kadar geriye gidebildiğini kesin olarak bilemiyorsak da, Altın Çağının mistik yüksek kültürleri olan, Thule-Hyberborea, Atlantis, Mu gibi üstün uygarlıklarının mevcut olduğu zamanlara kadar geriye gidilmiş olabileceğini tahmin ediyoruz. Çünkü gamalı haçın varlığı tarih öncesi çağlara kadar uzanmaktadır. Ayrıca “kollu haç” da eski Babil’de tanınmış bir semboldü.
Viking-1 uydusu, 24 Temmuz 1976’da Mars’a inmesi ile dünyaya ilginç resimler göndermeye başladı. Bunlar arasında Cydonia Bölgesinde bulunan ünlü “İnsan Yüzü” (Mısır’daki Sfenks’in başına benzemektedir) ve bunun 15 km. uzağında bulunan piramitler, dvasa şehir yıkıntıları çok dikkati çekmişti.
Mars’ın Cydonia Bölgesindeki insan yüzünü andıran oluşumun Mars Global Surviver tarafından 24.05.2001
tarihinde çekilmiş fotoğrafı
Ayrıca Mars’ın güney kutbunda esrarengiz dikdörtgen ve kare şeklinde duvara benzer buluntular görülmüştü ki, NASA bunlara “İnka Şehri” adını vermişti. Daha evvel de bahsettiğimiz gibi bir Haunebu-III uzay gemisi 19.Test uçuşundan sonra, Nisan 1945’in sonunda kutuptaki üs’den (NeuSchwabenland) havalanarak Mars’a doğru yola çıkmıştı. Acaba Haunebu-III, 70 kişilik mürettebatı ile –ki bunlar arasında SS örgütüne mensup kadınlar da vardı- daha dünya atmosferinde iken, uzay gemisi tarafından oluşturulan “Zaman Kayması” sonucu 500 milyon yıl geriye gitmiş olamaz mı?
Yalnız Mars’ta değil, Ay’da da hiç şüphesiz yapay olduğu anlaşılan kilometrelerce uzunluğunda yapılar vardır. Ay’da bazı kraterlerde “R” ve “S” harflerine, ayrıca da düzgün kesilmiş (örneğin kare gibi) geometrik şekillere rastlanmaktadır. İlginçtir ki Viking-1’in Mars’dan gönderdiği resimler arasında kayaların üzerine işlenmiş “B”, “G” veya “8” şeklinde yorumlanabilecek yapay şekiller görülmektedir. Bu suni yapılar, Sovyetlerin ve ABD’nin insanlı ve insansız uzay sonda ve kapsülleri tarafından çekilen bütün fotoğraflarda görülmektedir. Acaba Ay’daki bu şekiller Haunebu-III’ün zoraki zaman yolcularının olabilir mi? Çok muhtemelen.
Kozmik-Fiziksel-Uzay-Zaman Tekilliği, Yani Kısaca “Zaman Kayması” Nasıl Oluşmaktadır?
Kendi etrafında dönen bir uçandairenin de etrafında dönen bir alan oluşur. Bu alan elektrikle yüklü, nemli havada bir girdap oluşturur. Uzay gemisi havada salınım durumunda yeteri kadar kalırsa, bu Elektro-girdap alan, bağımsız, kendisi enerji üreten ve relativistik hız alanında dönmekte olan, bir “Takyon-Elektrogravitasyon” alanı haline gelir. Bu dönüş alanı, enerji bağımsızlığı dolayısı ile, devamlı olarak artan bir şekilde ürettiği enerjiyi aniden boşaltamayacağı için, “Işıküstü Tesiri” devreye girer ve bütün hepsi “Uzay-Zaman-Tekilliğinde” dönmeye başlar. Bu şekilde bir “Zaman Kayması”, yani “Zaman Deliği” oluşur ve uzay gemisi geçmiş zamana düşer. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler güçlü ve koruyucu bir “Takyon-Elektromanyetik” alan gücü olmadan, bu dönen “Uzay-Zaman-Tekilliğinden” canlı olarak, yani herhangi bir hayati tehlikeye maruz kalmadan geçebilirler.
Doğal “Zaman Kaymaları” ve “Zaman Kapıları”:
Dünya atmosferinde meydana gelen tayfun, kasırga gibi olaylar, doğal “Zaman Kaymaları” ve “Zaman Kapıları” için gerekli olan elektromanyetik mekanizmayı oluştururlar. Dönen alanlara sahip olan “Zaman Kaymaları” karanlıkta salınan ışıklı dairelere benzer görüntüler verirler. Çoğu zaman bunlar UFO görüntüsü ile karıştırılırlar. Bu ışık, etki alanındaki iyonlaşmadan meydana gelir. Bir kısım UFO görüntüsü veren olaylardan biri de bu ışıklı dönen alanlardır.
Zaman kaymalarına yol açan “Zaman Kapıları” da iyonizasyon dolayısı ile etrafını saran atmosferde parlak bir sis tabakası ile görüntü verir. Bu parlak ışıklı bulutlar “Bermuda Şeytan Üçgeni”nde ve Pasifik’te Japonya yakınlarındaki “Şeytan Denizi”nde çok eski çağlardan beri gözlemlenmektedir. Bu her iki bölgede de gemiler, uçaklar iz bırakmadan kaybolmaktadır. Bermuda Şeytan Üçgeni ve Pasifik dışında bu şekilde “Zaman Kaymaları” ve “Zaman Kapıları” oluşturabilen 10 bölge daha vardır. Bu bölgeler şunlardır:
1) Kuzey kutbunun üstü ve genel olarak kutupar
2) ABD’nin doğu kıyıları ve Küba arasındaki Sargasso denizi, Bermuda adaları (Bermuda Şeytan Üçgeni)
3) Rio de la Plata, Arjantin’in Atlantiğin batısında kalan bölgesinde, Güneydoğu Brezilya kıyılarında, Uruguay ve Kuzeydoğu Arjantin’de.
4) Kuzey Afrika’daki Atlas dağları ve yakın çevresinde
5) Güneydoğu İran, güney Afganistan, batı Pakistan ve Kızıldeniz’de
6) Güney Afrika’nın Hint Okyanusu sınırındaki doğu bölgesinde
7) Batı Pasifik’te Banini adalarında, Japonya’nın güney güneydoğusunda
8 ) Hawaii’nin kuzeydoğusunda
9) Ester adalarının güneybatısında
10) Yeni Zelanda ve Yeni Kaledonya arasında
11) Hint Okyanusu ile Avustralya’nın batısı arasında
12) Güney Kutbunda ve genel olarak kutuplarda
Bu “Zaman Kapıları”nın varlığı günümüzde de yaşamlarını sürdüren bir çok tarih öncesi hayvan türü hakkında bize ipuçları vermektedir. Yeti’ler, Kar adamları, Loch Ness canavarı, Sibirya’da görülen dev Mamutlar ve hatta bizim meşhur “Van Golü Canavarı”mız bile, bu çeşit bir “Zaman Kapısı” yoluyla günümüze gelmiş olabilir.
Bermuda Şeytan Üçgeni’nde kaybolan uçaklar ve pilotlar, geçmişe yolculuk ederek, Hint mitolojilerinde görülen “Gürleyen Gök Kuşları” ile gelen tanırsal kültür taşıyıcılarının arasında karışmış olabilirler. Bütün tanrı krallar veya tanrılar için “ebediyete kadar” baki kalacak şekilde inşa edilen mezarlar, tapınaklar ve anıtların “Zaman makinaları” olma ihtimali vardır. Bunların çoğunun yeraltında günümüze dek keşfedilemeyen tüneller ve boş odalar bulunmaktadır.
Bu tip “Zaman Makina”larından birisi de Türkiye’de Nemrut dağının tepesinde bulunan Antiochus’un mezarıdır. Kommagene Kralı I. Antiochus’un mezarı Nemrut Dağı tepesinde 2150 m. yükseklikte kırma taşların üst üste yığılmasıyla inşa edilmiştir. Mezar yörenin en yüksek noktası olarak tespite dilen yere kurulmuştur. Düzeltilen kaya üzerine gizemli bir mezar inşa edilmiş, mezarın üstü yine gizemli bir şekilde taşlarla kapatılarak mezara girişlerin sırrı korunarak bugünkü şeklinin muhafaza edilmesi sağlanmıştır.
Mısır medeniyeti –ki Thule-Atlantis’in kardeş imparatorluğunun kurduğu bir medeniyettir- de tanrı krallara dayanmakta idi. Efsanelere baktığımız zaman burada, 1 tanrı gününün=1000 insan gününe denk geldiğinin anlatıldığını görürüz. Mısır’daki tanrı krallar, piramid’deki “Zaman makinasında” belirli şartlar altında “Zaman Dondurup” yüzlerce hatta binlerce yıl yaşayabiliyorlardı.
(1) ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatının CIA 1950-1960’lı yıllarda görülen UFO’lar konusunda kamuoyunu yanılttığı ortaya çıkmıştır. CIA tarafından yayınlanan bir raporda, söz konusu meçhul gök cisimlerinin aslında ABD tarafından geliştirilen ancak varlıkları izli tutulan casus uçakları –ki bunlar arasında anti-gravitasyonel diskler de vardır- oldukları bildirildi. New York Times gazetesine göre, o yıllarda Amerika’nın geliştirdiği U-2A ve SR-71 tipi casus uçakları, normal yolcu uçaklarının uçtukları yüksekliğin iki misli yüksekliğe çıkabiliyor ve adeta uzayın sınırından, çok güçlü kameralarla düşman hedeflerinin fotoğraflarını çekiyorlar ve radyo haberleşmesini dinliyorlardı. Söz konusu casus uçakların ABD dışında İngiltere, Almanya ve Taiwandaki üslerde konuşlandırıldığı kaydedildi. O tarihlerde CIA bu konu çok gizli casus uçakların ve -yukarda belirttiğim hükümetin emrindeki UFO’ların- varlığını açıklamaktansa hayali UFO hikayelerine hız vermeyi tercih etti.
Norbert Jürgen – Ratthofer, “Zeitmashinen”
Turgut GÜRSAN, Hitler’in Almanyası Gizli Tarihi s.198-206
0 yorum: