Bilim geliştikçe geçmişimizle ilgili çarpıcı buluşlarla karşılaşıyoruz. insanligin geçmişinde kayıp zamanlar var. 50.000 yıl öncesini biliyor ama 8.000 yıl öncesini bilmiyoruz, 35.000 yıl öncesinin kanıtlarını buluyor ve bu kanıtlarin 6.000 yıl öncesinden daha ileri bir uygarlığı ima ettigini görüyoruz fakat nedenlerini bulamıyoruz. Ama en azından artık atalarimız maymundu demiyoruz…
İnsanlığın geçmişi aşaği yukarı 8.000-10.000 yıl arasindadir, bu periyot Buzul Çağı öncesine götürülerek artırabilir ama Buzul Çağı’ndan ve öncesinden kalan izler kafamızı daha çok karıştırabilir. Bilim “homo sapiens”in yani bugünkü insanın geçmişini arkeolojik olarak 6 bölüme ayırmaktadır:
Tarih Çağı Bugün-Milat / 1.yıl.
Yıl Demir Çağı Milat-MÖ 1.000
Bronz Çağı MÖ 1.000-MÖ 2.000
Neolitik Çağ MÖ 2.000-MÖ 4.000
Mezolitik Çağ MÖ 4.000-MÖ 8.000
Geç Paleolitik Çağ MÖ 8.000-MÖ 12.000
Ama bu ayrım sadece bir genellemedir, tarihsel deneyseldir ve bölünmeler yapaydır, öte yandan buluşlara ve bilimsel gelişmelere göre de degişkendir. Örneğin Bronz Çağı’ndan önceki döneme bir zaman evvel Taş Devri deniyordu ve bu tanım çok hatalıydı. Çünkü Taş Çağı veya devri günümüzde de sürmektedir, Avustralya Aborjinleri, Yeni Gine yerlileri, Amazon içlerinde yasayan kabileler, Afrika Kalahari Çölü’ndeki Busmenler 20. yüzyılda yaşamalarina rağmen Taş Çağı kültüründedirler. Olası bir nükleer savaş sonrasında belki de beş veya on bin yıl sonra onlar yine var olabilirler ve yaşamlarını bugünkü gibi sürdürebilirler.
On bin yıl önceki çiçekli cenaze töreni:
Bilindiği kadarıyla homo sapiens yani bizler son büyük buzlanma döneminin ortalarında ortaya çıktık ve bu dönem yaklaşık 10.000 yıl önce sona ermişti. Gerçek insanın izleri bugün çogunlukla Avrupa’da, iskandinavya, Fransa ve Almanya’da bulunmuştur ve bazı güncel kuramlara göre ise, Artrik Bölgesi yani Kuzey Kutbu buzlanmanın merkeziydi, çok sert kışlar, rutubetli, karlı soğuk yazlar yaşanıyordu. Yaşamak için öncelikle soğuktan korunmaya çalışılıyor, örtünme güdüsü gelişiyor ve daha sıcak yerlere ulaşılmaya çalışılıyordu. Zekanın gelişmesi için sıcak iklimler şarttı, açık havada yaşamak, tarım yapabilmek için gerekliydi. Neandertal insanın homo sapiens insanın ilk döneminde yasadığı düşünülmektedir, mitik bir inanç olarak Neandertal insanın sapiens’in atası olduğu da varsayılmaktadır. Ortadoğu, Cebelitarık ve Kuzey Afrika’da bulunan Neandertal insan kafataslarının genel olarak, alınları çıkıntılı ve çeneleri sivridir ama kafatası kapasiteleri yüksektir; 1300-1500 cm3 arasındadır. Buna karşın Avrupalı homo sapiens’lerinki 1100-1700 cm3 arasinda değişmektedir. Fakat kafatası büyüklüğünün yani beynin büyüklüğünün zeka ile ilgili olduğu artık kabul edilmemektedir, yani beynin büyüklüğü üstün zekayı göstermez. Burada asıl önemli olan Neandertal insanın davranış biçimidir, Neandertal’ler ölülerini gömecek hatta bir cenaze töreni yapacak kadar bilinçliydiler, Irak’ta Şanidar Mağarası’nda bulunan bir mezarda ölünün çevresi yaban çiçeği kalintıarıla doluydu; bu bir insan davranışıdır ve maymunsu bir hayvanı göstermemektedir.
Cro-Magnon insanların giyim modası
Eger Neandertal insanı bir maymunsu insan türü olarak varsaymazsak, homo sapiens’in yani bizlerin atası oldugunu daha kolay kabul edebiliriz. Her iki grup da, Kuzey Yarimküre’de yasamışlar, Güney ingiltere’den Mississippi Deltası’na kadar yayılmışlardı ama karanlık bir nokta daha vardır: Neden her iki grup buz kütlelerinin daha az oldugu Batı Avrupa’yı tercih etmemistir? Acaba Kuzey Kutup noktasinin daha güneyde bulundugu varsayımında yanılıyor olabilir miyiz? Homo sapiens’in ilk örneklerini Cro-Magnon diye tanımlıyoruz, Güney Fransa’da bulunan iskeletler bize onların tipik Avrupalı olduklarını gösteriyor, ortalama boy 1.80′dir ve kafatasları bugünkü insanlardan daha büyüktür. Bazı antropologların ilginç bir iddiası vardır: Bir toplum olarak yaşamayı bilen Cro-Magnon insanların zekasının bugünkü insanın zekasindan daha yüksek oldugunu öne sürerken, örnek olarak da o dönemin yaşam koşullarında ancak üstün bir zekanın yaşamını sürdürebileceğini iddia ediyorlar. Örnek olarak da, mağara duvar resimlerini gösterirken, resimleri bir sanat eseri olarak tanimlıyorlar. Cro-Magnon ressamlar gördükleri hayvanları kusursuz resmederken, insanları da çizmişlerdi ve resimlerde bu insanların giyimli oldukları görülüyordu. Gerçekten de, Rusya’da bulunan bir Cro-Magnon kalıntısının üzerinde kürklü bir pantolon, işlemeli bir gömlek, boynunda bir kolye vardı. Takılar, deniz kabuklarindan ve hayvan kemiklerinden yapılmıştı. Antropologlar, kalıntıların 33.000 yıl öncesinden kalmış olduğunu belirlediler.
Bu tarihleme, diğer geleneksel görüşlerin çok ötesine taşmaktadır. Kaya resimleri daha birçok yerde bize yüksek bir kültürün izlerini gösteriyorlar; insanlar giyimlidir, kadınların etekleri vardır, pantolonlu erkeklerin yanısıra şortlu olanları da vardır hatta ayakkabı ve bot giymektedirler. insan yüzleri daha da şaşırtıcıdır;
erkeklerin yüzleri tıraşlıdır ve saçları kesilmiştir, bunu nasıl yapıyorlardı? Demir Çağı öncesinde metalik aletler yoksa, neyle tıraş oluyorlardı? Ve en garibi aralarında beyaz uzun saçlı olanları görülüyordu. Neolitik ve Mezolitik insanın giyimli ve tıraşli oldugunu biliyoruz ama onların yaşam dönemi MÖ 8.000 ile 4.000 arasindadır, oysa biz burada 30.000 yıl evvel yaşayan insan türünden söz ediyoruz. Cro-Magnon insanların yaşam merkezlerinde kemik ve fildişinden yapılmış mükemmel iğneler ve düğmeler bulunmustur. Aynı tür düğme ve iğnelerin Avrupa kültüründe birkaç bin yıl öncesinde ancak kullanıldığı bir diğer gerçektir. Ama inanılmaz bir gerçek daha var: Bazı Neolitik kafataslarında düzgün delikler bulundu. Kafatasını delme operasyonu gönümüzde bir tümörü veya kan pıhtısını almak için ya da kafatası kırılmalarinda çökük parçayı düzeltmek için yapılmaktadır. Güç bir operasyon oldugu kadar, büyük bir dikkat, ustalık ve performans gerektirir. Neolitik insanların bunu yapabildiklerine inanmak çok güçtür. Eger yaptılarsa ilkel aletlerin çok ötesinde aletleri olması gerekirdi, çakmaktaşından bıçaklarla, anestezi olmadan ve hijyenik kurallar bilinmeden böyle bir beyin operasyonu nasıl yapılırdı? Ve günümüzün Neolitik toplumlarında böyle bir bilgi ve olay yoktur. Öyleyse, insanlığın ilkel dönemi olarak kabul ettigimiz çağlarda yasayan atalarımızın ulastığı uygarlık düzeyi sandığımızın ya da bildiğimizi zannettiğimizin çok üstündedir.
Eski Mısır ressamlari Ebu Simbel Tapınağı’nda görüldüğü gibi karanlık koridorlara ve yeraltı odalarının duvarlarına resim yapabilmek veya yazı yazabilmek için, yag kandilleri kullaniyorlardı, kandillerin bıraktıgı is lekeleri hala görülmektedir. Ama gerek Cro-Magnon’ların, gerekse de Neolitik insanların magaralarinda bu tür izler yoktur. Fransa, Cabrerets’de bulunan labirent türü dev mağara sisteminde yüzlerce metrelik dar koridorlar bulunmaktadir ve o karanlık koridorlarin duvarlarına muhteşem bizon resimleri yapılmıştır. Peki, ilkel insanlar, hangi teknikle karanlık mağaraları aydınlatıyorlardı? Bizim hala bulamadığımız bir teknikleri mi vardı? Eğer böyleyse, Eski Mısırlılar bu teknigi neden bilmiyorlardi? Kısacası, ilk insanlar bizlerden daha akıllı mıydılar? Eidetik belleklerinin yani önceden algılanan objelerin zihinde çok net bir şekilde canlandırılması yeteneklerinin çok gelismiş olduğu kesindir. Gördükleri tüm detayları duvar resimlerine aktarıyorlardı.
Mağaralarda ne ariyorlardı?
Ve şimdi bir paradoksumuz var; bizler Paleolitik insanın Cro-Magnon insan tarafından karakterize edildiğini söylüyoruz, fiziksel üstünlükleri, geniş beyin kapasiteleri ve zekalari ortadadir, eidetik belleklerini de biliyoruz ama onları en ilkel koşullarda buluyoruz. Neden ve nasıl?
Neolitik dönemden kalma bir kent, köy ya da büyük bir yerleşim merkezi henüz bulunamamistir, neden magaralarda yasiyorlardi? Buna karsin, Paleolitik insanlarin yaşadıkları küçük köylerin Avrupa’da kalıntıarı bulunmuştur. Arada neler oldu? Paleolitik dönemden sonra yaşayan Neolitik insanlarin yerlesim merkezleri neden bulunamıyor? Ya daha da öncesi? 30.000 yil önce üstün bir uygarlik var olduysa, 12.000 yil önceki Paleolitik Çağ’da bu uygarlik yok olduysa ve sonra yine Neolitik Çağ’da yükseldiyse, iniş ve çıkışların nedeni nedir? Gerçegi nasil ögrenecegiz? Güney ispanya Sierra Morena’daki magara duvarlarında bulunan bir grup simge bizlere bir yazı türünü göstermektedir ve 20.000 yil öncesine aittir, benzerleri Brezilya ve izlanda’da bulunmuştur. Homo sapiens ile yani bizim geçmişimizle ilgili iki bulmacayı çözmemiz gerekiyor:
Eger homo sapiens’in gelişmiş yeteneklerinin tarihi 12.000 yıllıksa, Tas Çağı insanının yeteneklerini nereye koyacağız? Ve eger ciddi kanitlara göre, insan zekasinin geçmisi 35.000 yil öncesine kadar gidiyorsa neden yerlesik düzeni gösteren uygarlik izlerini bulamiyoruz?
Önümüzde sadece 6.000 yillik bir uygarlığın kalıntıları duruyor. 30.000 yıllık bir boşluktan sonra, nasıl oldu da topu topu 5.000 yıl içinde kentleşmeye ve teknolojiye ulaşıp, matematigi, tarımı, tıbbı birdenbire öğrendik?
Aradaki dev boşluğu açıklayabilecek hiçbir bilimsel görüş yoktur. Aranan açıklama, Daniken türü uzaylıar yaklaşımı şeklinde degildir ama dünyadışı bir ilişki olasılığı da hemen reddedilemez çünkü mantıklıdır.
Efsaneler bizi gerçege götürebilir…
Sayısız mitolojik anlatı, hep göklerle ilgilidir ve daima uçan insandışı yaratıklardan söz edilir. Eger bir zamanlar dünyadisi canlılar buradaysalar, acaba Cro-Magnon insanlara bir seyler ögretmis veya bırakmis olamazlar mı? Uzak geçmisin uygarlık düzeyinin nedeni bu olabilir mi? Aranan ve gerekli olan kanıtlar milyonlarca tonluk buz kütlelerinin altında yani kuzey yarımkürenin kuzeyinde olabilirler ve bizler onlara ulaşıncaya kadar orada duracaklar. Tarih öncesi insanlar artık ilgimizin odağıdır, Erken Paleolitik Çağ’ın baslangıcı 3 milyon yıl öncelere ulaşır yani karşımızda kapkara dev zaman dilimleri vardır. Tas Çağı’nın küçük insan toplulukları bize tüm öyküyü anlatmıyorlar, elimizde milyonlarca insanın yok oldugunu anlatan efsanelerden başka bir şey yok. Eğer bu efsanelerin temelinde gerçek saklıysa, geçmisimizde zeki insanlar, kültür ve hatta uygarlıklar var olmus olabilir. Onları neyin yok ettigini bilmiyoruz? Doğa mi neden oldu yoksa kendilerini mi yok ettiler? Fakat topyekün yok oluşu ve yıkımı gösteren kanıtların azlığı nedeniyle doğal felaketler olasılığı daha fazladir. Vardiğımız sonuç açıktır; insan bir hayvanın sonucu değildir yani bir maymundan insan ortaya çikmamıştır, Prehistorik insanların zekasını bir maymunun düzeyine indirmek insanın kendisini küçümsemesidir. Maymunlar 50.000 yildan bu yana henüz akillanıp, zeka sahibi olamadılar. Aksi halde, “Maymunlar Cehennemi”nin gerçeklestigini gerçekten görürdük.
0 yorum: