16 Mart 2014 Pazar

Tufan, Mu-Atlantis Kolonileri Ve Hermes

By Unknown  |  18:49 No comments

Günümüz uygarlıklarının ve modern bilimin, ortaya çıkışını net olarak açıklayamadığı Mısır uygarlığı, Mu ve Atlantis, Kayıp Uygarlıkları araştırmak isteyen her araştırmacıyı ilgilendirir. Ezoterik tradisyonlara dayanan binlerce yılın kadim bilgilerine göre; Mısır Uygarlığı bir kayıp kıtalar için ipucu niteliği taşır.

Hem Mu, hem de Atlantis imparatorluklarının Mısır toprakları üzerinde kurdukları iki ayrı koloninin tufandan sonra, zaman içerisinde birleşmeleri ile meydana geldi. Her iki kolonide de başlangıçta tek Tanrılı din ve Ezoterik öğreti geçerliyken, Mu kolonisi bir süre sonra yozlaştı ve çok tanrılı inanca geçti. Atlantis kolonisi ise, Hermes (Toth) tarafından kurulmuştu ve Osiris Dini’ni uyguluyordu. Osiris’in müritlerinden olan ve ondan 6 bin yıl sonra yaşayan Hermes, ya da diğer bir adıyla İdris, günümüzden 16 bin yıl önce, beraberindeki bir güç ile Atlantis’ten Nil deltasına çıktı. Burada bir Atlantis kolonisi kurdu ve Osiris dinini Mısır’da yaymaya başladı.

Sais’de bir tapınak inşa eden Hermes için, Mısır’ın ünlü “Ölüler Kitabı”nda, “ilahi kelamın efendisi ve ilahi sırların sahibi” denilmektedir. Kuzey Mısır, Hermes döneminden, Firavun Menes dönemine kadar (MÖ.5.000) Hermetik rahipler tarafından yönetildi. Daha sonraları İdris Peygamber olarak tek tanrılı dinlerin efsanelerine giren Hermes’e Yunanlılar, aynı zamanda hem kral, hem büyük rahip, hem de din kurucu olması nedeniyle, üç defa büyük anlamına gelen “trismegistus” sıfatını layık gördüler.


Tufan; Mu ve Atlantisin batşı
Binlerce yıldır efsanelere konu olan Mu ve Atlantis kıtalarının batışı ezoterik kaynaklarda tufanla açıklanır.Tufan, bazı bilim adamlarının iddia ettikleri gibi sadece Mezopotamya ve Ortadoğu ile sınırlı değildir. Aksine, tüm dünya insanlığının hafızasında silinemeyecek izler bırakmış olan bu felaketten en az etkilenmiş bölgelerin başında Ortadoğu gelmektedir. Diğer bölgeler tufandan çok daha fazla etkilenmişlerdir.

Aynı anda iki dev kıtanın sulara gömülmesine neden olan felaketten söz etmeyen, dini efsanelerinde, mitoslarında kıyamet tasvirleri ile tufana yer vermeyen millet ya da kavim yok gibidir. İskandinavyalılar, Hintliler, Yunanlılar, Yahudiler, Türkler, Şamanlar Kızılderililer, Polinezyalılar, kısacası dünyanın dört bir köşesinden tüm kavimler tufan olayından oldukça ayrıntılı biçimde söz ederler. Bunun yanı sıra kutup buzullarının da en son 12 bin yıl önce çözüldükleri bilinmektedir. Tüm dünyanın değilse bile, okyanuslara uzak bölgeler ve yüksek yerler dışında her yerin dev dalgalar ve çözülen buzul sulan altında kalmasına yol açan bu felakete ne sebep olmuştur?


Çeşitli ezoterik ve okült kaynaklarda, insanlığın neredeyse sonunu getirecek nitelikte olan bu felaketin nedeni hakkında üç ayrı teori öne sürülmektedir. İnceleyince göreceğiz ki, bu teoriler pek değişmeden günümüzde yine üretilmektedir. Ama bu tip teorilerin Jung’un da ifade ettiği gibi arşetipik kayıtlarımızda olup, her değişimde hafıza kayıtlarımızda yeniden kullanılmadığını nasıl ispat ederiz ki?

Edemeyiz! Her karışık dönemde pek çok teori ürer ama sağduyuyu yitirmeyebiliriz. Hiçbir şey bildiğimizi sandığımız gibi de olmayabilir. Gereksiz yere tufan, çarpacak meteor teorileri de üretiliyor olabilir. En iyisi kadim uygarlıkları da güncel bilgilerle birlikte incelemek ve aklın, mantığın kılavuzluğundan da vazgeçmemek…

Teoriler sırasıyla şöyle;
1-Bunlardan ilki, uzaydan gelen çok büyük bir meteorun, dünyanın güneş yörüngesindeki ekseninde dahi sapmaya yol açacak kadar büyük bir şiddetle Mu kıtasına çarptığını iddia etmekte. Bu teoriye göre Pasifik çukurunun oluşması ve Mu kıtasından bu denli az belirti kalmasının nedeni bu meteordur. Ancak bu teori, eksendeki sapma nedeniyle Atlantis’in de battığını öne sürerken, diğer kıtaların bu sapmadan niçin çok fazla etkilenmediklerine açıklık getiremiyor.
2-İkinci teori ise, James Churchward’ın öne sürdüğü, jeolojik nedenlerle kıtaların batması teorisi. Churchward, Atlantis ve Mu kıtalarının denizden yükselmelerine, bu kıtaların altındaki büyük gaz kütlelerinin sebep olduğunu ve zamanla bazı noktalardan yeryüzüne çıkan gazların, içinde bulundukları ceplerin boşalmasına neden olduklarının öne sürüyor. Churchward’a göre içleri boşalan bu ceplerin üzerindeki topraklar çökmüş ve kıtalar da bu nedenle batmıştır. Ancak İngiliz araştırmacı, bu olayın iki kıtada birden aynı anda ya da çok kısa aralıklarla nasıl meydana geldiğini izah edemiyor.
3-Üçüncü teori ise, uygarlık ve teknolojide çok büyük aşamalar kaydeden Mu ve Atlantis’in birbirleriyle savaşmaları ve kendi sonlarını kendileri hazırlamaları teorisi. Büyük tufandan sadece 12 bin sene, kendi uygarlığımızın başlangıcı olarak kabul ettiğimiz tarihten itibaren de sadece 6 bin sene sonra atomik güçleri kullanabilecek aşamaya geldiğimiz düşünülürse, en az 70 bin yıl yaşamış olan uygarlıkların bilim ve teknoloji alanlarında da hangi boyutlarda olabileceklerini tahmin etmek pek zor da değil. İnsanoğlunun hırsının geçmiş dönemlerde bugünkünden daha az olduğunu düşünmek için ise hiçbir neden bulunmamaktadır. Dünya egemenliğini sağlamak için, evren yasalarını kendi egoları doğrultusunda kullanmak isteyen aynı düzeydeki iki kuvvetin, iki süper gücün çekişmesine sadece günümüzde rastlanabileceğini iddia etmek ise komik olur.

Bazı eski Tibet, Maya, Hindu belgeleri ile, Tevrat gibi Ortadoğu dini kitaplarında, bu iki uygarlık arasındaki savaşta kullanılan silahlar hakkında; efsane, din ve mitoslarla karışmış nitelikte çeşitli bilgiler günümüze kadar ulaşmıştır. İşte bu atomik ve bugünkü teknolojimizin henüz bulamadığı, bilinmeyen daha güçlü bazı silahların top yekun kullanımı, iki kıtanın karşılıklı olarak aynı anda batmasına ve kutup buzullarını dahi eritecek bir sıcaklık şoku ile dev dalgaların oluşmasına neden olmuş olabilir.
Tabii şimdilik bu da bir teori çünkü dünyanın gerçek tarihinin kayıtlı olduğu iddia edilen, taş yazıtları ve saklı belgeleri henüz bulamadık. İddiaların hepsi bir teoriden öteye geçemiyor maalesef. Dev dalgalar tüm dünyayı kaplarken, sadece çok yüksek bölgeler ve her iki felaket noktasına da hemen hemen aynı uzaklıkta bulunan Akdeniz, Karadeniz, Kızıldeniz gibi nispeten kapalı bir denizin iç kesimlerinde olan yerler sel sularından daha az etkilenmiş gibi gözüküyor. Nitekim, Nuh efsanesi ve benzeri efsanelerde görüldüğü gibi, kimi insanlar basit tahtadan teknelere binerek dahi, bu büyük felaketi atlatabilmişler dinler ve tüm ezoterik tradisyonlar binlerce yıldır bize bunları bu şekilde anlatmaya devam ediyor. Ancak, tufan sonrasında uygarlıkta gerileme kaçınılmaz olmuş.

Tibet, Maya, Mısır ve Mezopotamya’da tufanın nispeten daha az etkili olması, buralardaki uygarlıkların belli bir düzeyde varlıklarını sürdürmelerini sağlarken, dünyanın büyük bir bölümünde de korkunç bir gerileme yaşanmıştır. Buralarda, boğulmaktan her nasılsa kurtulmuş olanlar taş devrine geri dönmüşlerdir. İşte günümüz biliminin 5-6 bin yıl önce yaşandığını iddia ettiği taş devrinin altında yatan gerçeğin bu gerileme olduğunu iddia eden bu teoride ilginçtir.

Öte yandan, tradisyonlar güneşten uzaklaşan gezegenlerin soğuması gibi, ana ışık kaynağından yoksun kalan, ayakta kalabilen tüm kardeşlik örgütleri ve ruhsal öğreti okullarının da benzeri bir gerilemenin içine girmiş ve giderek yozlaşmış olduklarını söyler. Bu yozlaşmayı nispeten yavaşlatabilen Tibet, Maya,Mısır ve Babil gibi merkezler ise bugünkü uygarlığın beşiği olmuşlardır.

Paylaş:

0 yorum:

© 2014 Bilgilendirin!. WP themonic converted by Bloggertheme9. Powered by dunyada baris.
Yukarı