25 Nisan 2014 Cuma

Herkes Nerede..?

By Unknown  |  20:03 No comments

Evrende yaşayan tek zeki canlı türü insanoğlu mu? Uzmanlar, yalnız bizim galaksimizde 390 milyon yaşanabilir gezegen olması gerektiğini ileri sürüyorlar. Tara Gürses, evrendeki yaşam olasılıklarını ve galaktik uygarlıklar olasılığını çağdaş bilimin bakış açısıyla inceledi.

YALNIZ MIYIZ? Evrenin derinliklerine, dikili gözlerin biricik sahibi insanoğlu mu? Doğal duyularımızın birer uzantısı olan alet­leri yalnız bizler mi yapıyoruz? Gördüğünü ve hissettiğini anlamaya can atan beyinler yal­nızca bizlerde mi var?

Ve yanıt da büyük bir olasılıkla şu: Yalnız değiliz. Gözlem yapan ve araştıran başka tür­ler de bulunuyor, belki de bizden çok daha etkin bir biçimde.

Bu başka beyinlerin nerede olduğunu bil­miyoruz ama, bir yerlerde bulunuyorlar. Neler yaptıklarını bilmiyoruz ama pek çok şey yapı­yorlar. Nasıl bir şey olduklarını bilmiyoruz ama zeki yaratıklar.

Eğer orada bir yerlerdeyse bizi bulabile­cekler mi? Yoksa çoktan buldular mı? Eğer onlar bizi bulmamışlarsa bizler onları bulabi­lecek miyiz? Daha doğrusu onları bulmalı mıyız? Böyle bir şey bizim güvenliğimizi tehli­keye sokar mı?

Yalnız olmadığımızı bir kez kabullenince sorulması gereken tüm sorular bunlar ve gök­bilimciler de soruyorlar.

390 milyon gezegende yaşam
Dünyadışı zekâları araştırma işi öyle yoğun bir hal almıştır ki, bu sözcükleri uzun uzadı ya yinelemekten tasarruf etmek içiri kısaltma bile yapılmıştır. Gökbilimciler bu araştırma proje­sine SETİ diyorlar. (Dünyadışı zekalan araş­tırma = The Search for Extraterrestrial Intelligence).

Son birkaç on yıl öncesine kadar, insanın evrende yalnızlığını kabul etmiş olduğu ve başka zekâların var olması düşüncesiyle bir şok geçireceği sanılıyordu. Bundan daha ger­çek dışı bir şey olamaz. Tarihin hemen her çağında insanların büyük bir çoğunluğu yalnız olmadıklarını kabullenmişlerdir.

Şimdi ise 21. yüzyılın insanı Dünyadışı zekâların ziyaretini sabırsızlıkla ve korku­suzca bekliyor. Bu bekleyiş ise, tamamiyle bilimsel gerçekler üzerine dayanıyor.

8 milyon yıl önce, özel beyinli bir tür ortaya çıktı. İlk Hominid’di bu. Yaklaşık 600.000 yıl önce ise, Homo Sapien gelişti ve yaklaşık 5.000 yıl önce insanoğlu bilinen ilk yazıyı icat etti. Böylece, yazılı tarih başladı. Dünya’nın bazı bölgelerinde uygarlık çiçeklendi.

Uygarlık ortaya çıktığı zaman yeryüzü 4.600.000.000 yaşındaydı ve ömrünün kabaca % 40′ını tamamlamıştı. Üzerinde yaşanılabilir gezegenlerden % 40′inin uygarlık geliştirebile­cek kadar yaşlı olmadığı, % 60′ının ise yete­rince yaşlı olduğu anlamına gelir bu. Böylece elimize şöyle bir veri geçiyor: Sadece bizim galaksimizde teknolojik uygarlığın gelişmiş olduğu gezegenlerin sayısı 390.000.000 olmalıdır.

Diğer bir deyişle, Galaksimizdeki her 770 yıldızdan biri bugün teknolojik bir uygarlığın üzerinde parlamaktadır. Biraz daha ileri gide­biliriz. Uygarlığımız, yazının icadıyla, uzaya ilk çıkışımız arasındaki süreyi sayarsak 5.000 yıl sürmüştür. Eğer son derece iyimser bir düşünceyle uygarlığımızın yeryüzü durdukça süreceğini düşünürsek, bir 7,4 milyar yıl daha eklememiz gerekir. Bu süre içinde teknolojik düzeyimiz muhteşem bir ilerleme kaydedecektir.

Dış uzaydan gelen ziyaretçiler ile Dünya insanının karşılaşması teması öteden beri bilimkurgu edebiyatında kullanılmıştır. 1950 de yayınlanan bu kitabın kapağında da anlatıldığı gibi bu ziyaretçiler her zaman iyi niyetli olmayabilmektedirler

Bir uygarlık nasıl sona erer?
Bir uygarlığın ortalama süresinin 7,4 milyar yıl olduğunu ve uzay uçuşlarına ilk 5.000 yılda ulaşıldığını varsayalım. Bu demektir ki, uzay uçuşları gelişmeden önce uygarlığın ancak 1/1.500.000′da biri geçmektedir. Ve geriye kalan süre teknolojik düzeyin daha da artması içindir. Başka bir deyişle söylersek galaksimiz-deki uygarlıkların ancak 1/1.500.000′i gelişmemiştir. Bunlar uzay uçuşlarının ya eşiğindedirler, ya da buna daha ulaşamamış­lardır. Geri kalanlar ise hepsi bizden ileridir.

Bu demektir ki, Galaksimizdeki 390 mil­yon uygarlıktan ancak 260 milyonu bizim kadar ilkeldir. Geri kalanlan bizden ileridir.

Kısacası, yalnızca Dünyadışı zekâların varoluş şansını değil, Dünya dışındaki insan üstü zekâların varoluş zamanını da hesaplar hale geliyoruz.

Uygarlıkların belli bir süre sonra kendi kendini yok etmesi gerçeğini göz önüne alma­mız gerekir. Buna en büyük örnek kendi dünyamızdır. insanoğlu uygarlık seviyesi arttıkça daha maddeci bir kültür geliştirmiştir. Dahası, teknolojinin ilerlemesi insanın birey olarak etkin bir vahşet yaratabilmesine yardımcı olmuştur. Bu durum sınır tanımadan sürüp gider.

Şimdi insanlığın emrinde, bugüne dek sahip olduğu silahların en öldürücüleri vardır. Ve daha şiddetlilerine sahip olabilmek için de can atmaktadır. Şu sonuca varabiliriz ki, bir türün zeki olup da rekabetin anlamını kavra­yamaması, rekabette kaybetmenin tehlikele­rini önceden görmemesi ve rekabette gücünü artıracak silahlar geliştirmemesi mümkün değildir.

Sonuçta, zeki türlerin geliştirdikleri silah­ların gücü ve tahribaü, onların yeniden kurma ve inşa etme gücünü aştığı zaman, uygarlık kendiliğinden sona erer.

Pegasus Takımyıldızında yer alan bu tür yıldız gruplarına küresel 
kümeler adı veriliyor. Bilgisayarca adapte edilmiş bu fotoğraftan
 kırmızı tonlu yerlerin kümenin eski yöreleri olduğu anlaşılıyor
 (üstte). Bilim adamlan buralardaki gezegenlerin yörüngelerinin komşu
 yıldızlar tarafından etkilendiği görüşündeler. Dolayısıyla bu tür yerlerde
 yaşam olasılığının son derece az olduğu öne sürülüyor. Fakat bu görüş,
 evrenin sonsuzluğu içerisinde dev gökadalar için de geçerli mi?

Bunalımlı uygarlıklar
Homo Sapiens, görünüşe göre bu konuda dolu dizgin gitmiştir ve şimdi termonükleer bir savaşla uygarlığı -belki de sonsuza dek- yok etmek durumuyla yüz yüzedir.

Termonükleer bir savaştan kaçınsak bile, teknolojinin yeterli zekâ ve sağduyu olmaksı­zın ortaya çıkan diğer sonuçlan, bizi yok etmeye yetebilir.

Sınırsızca artan nüfus, git gide azalan enerji ve madde kaynaklanyla birleşince bir açlık devrinin başlamasına, bunun sonucu ola­rak da umutsuz bir termonükleer savaşa neden olabilir.

Çevrenin kirlenmesi, yeryüzünün canlılığı­nın azalmasına neden olabilir. Nükleer reak­törlerin radyoaktif artıkları, sızıntıları, fabrikalardan ve otomobillerden çıkan kimya­sal artıklar, kömürün ve petrolün yanmasıyla çıkan karbondioksit, toplu ölümlere yol açabilir.

Eğer, kendi durumumuza denge noktası­nın yakınında olarak bakarsak ve başarısızlığa uğramakla kurtulmak arasında eşit şansa sahip olduğumuzu düşünürsek, Galaksi de kurulmuş uygarlıkların yansının bugün bizim karşılaştığımız tür bir bunalımı atlatmış olduklannı düşünebiliriz.

Tüm bu değerlendirmeler neticesinde Galaksimizde teknolojik uygarlığın şimdi mevcut olduğu gezegenlerin sayısı 530.000 kadardır. Uygarlıklann gelip geçici olduğu düşün­cesi bile bizi Galaksimizde halen var olan yanm milyonun üzerinde uygarlıkla baş başa bırakıyor.

Evrenin sonsuzluğuna ilişkin bir yaklaşım: Güneş Sistemi’nin (1) Samanyolu Galaksisi içerisindeki konumu (2), Galaksi’nin yakın galaksi gruplan içerisindeki konumu (3) ve bu grupların da görülür evren içerisindeki konumu (4). Bu zinciri sonsuza kadar götürmek mümkün. Bu akıl almaz oluşum içerisinde sadece Dünya’da yaşam olduğunu düşünmek mantık dışı gibi görünüyor

Galaktik imparatorluklar
Yanm milyon gezegenin hepsinde uygarlık bulunabilir ama, bu uygarlıklann hepsi, banşı güçlükle koruyan bir düzine Galaktik Devlete ait olabilir. Belki en eski ve en güçlü olanlan, henüz gelişmemiş uygarlıklan tahrip ederek ve oralardaki canlılan köleleştirerek bütün dünyalan ele geçirmeyi başarabilmiş ve bir Galaksi imparatorluğu kurmuş olabilir.

Ama durum böyle ise, biz neden yok edil­medik veya köleleştirilmedik? Belki daha henüz bize ulaşamamışlardır. Tabii, bu pek olası değil. Galaksi 15 milyar yıl önce mey­dana geldi. Gerçekten büyük yıldızlar, birkaç milyon yıl parladıktan sonra patlarlar. Dolayı­sıyla galaksi yaklaşık bir milyar yıl yaşınday­ken, eteklerinde, artan sayıda ikinci kuşaktan güneşimsi yıldızlar meydana gelmiş olmalıdır. Uygarlıklann gelişmesi için 4 milyar yıl daha eklersek, bazılannın uzaya çıkmış olmalan ve 10 milyar yıldır yayılmış olmalan mümkündür.

Galaksinin çevresi 315.000 ışık yılıdır ve her iki yönde, galaksinin çevresini dolaşarak, bir noktadan tam tersi bir noktaya gitmek 150.000 ışık yılından biraz fazla sürer. Bu demektir ki, bir uygarlığın 10 milyar yılda galaksinin çevresini dolaşabilmesi için, her yıl Dünya-Güneş uzaklığı kadar yol alması gerekmektedir.
Bu sayı, bir uygarlık içindir. Diğerleri de eklenirse, kolonileşme oranı artar. Çok büyük olmayan hızlarla yol alınsa bile, yıldızlararası yolculuğun pratik bir hale gelmiş olması koşu­luyla, galaksinin yaşanabilir kesimlerinin her bir noktası keşfedilmiş olmalıdır.

Öyleyse neden hâlâ buraya gelmediler? Yıldızlann kalabalıktan arasında bizi gözden kaçırmış olmalan mümkün mü?

Pek mümkün değil. 10 milyar yıl bakıp da Güneş gibi bir yıldızın gözden kaçırılabileceği düşüncesi imkânsızdır.

Yeryüzü başkalarınca ele geçirilmediğine, bizim bağımsız uygarlığımıza herhangi bir şekilde müdahale edilmediğine göre, “Galak­tik Emperyalistler mevcut değildir.

Dünyadışı zekâ ile haberleşme için hazırlanan en büyük proje SETİ Projesi olarak biliniyor. Buna
 göre dev radyo-teleskop üniteleri ile dünyadışı zekâ ile iletişim kurmak amaçlanıyor

Neden hâlâ gelmediler?
Uzaya açılan uygarlıklar çok daha iyi yürekli olabilirler. İlke olarak gezegenlerdeki canlıla-nn kendi bildikleri gibi gelişmesine izin veriyorlardır. Yine ilke olarak, üs kurup kaynaklar aradıkları gezegenler, Merkür ya da Ay gibi üzerinde yaşam bulunmayan dünyalardır.

Çeşitli uygarlıklar bir Galaksi Federasyonu kurmuş olabilirler ve bizim uygarlığımız üye olabilecek derecede ilerleyinceye kadar, bu federasyonun himayesinde bulunuyor olabilir
Yıldız gemileri belki de bizi göz altında tutu­yordun Avusturya doğumlu gökbilimci Tho-mas Gold’un ileri sürdüğüne göre, yeryüzü henüz yeni bir gezegenken, uzay gemileri buraya inmiş olabilirler ve bunların yeryü­zünde bıraktıkları artıklarda bulunan bakteri­lerden yeryüzü yaşamı doğmuş olabilir. Bu, bir bakıma Arrhenius’un ileri sürdüğü “yeryü­zünün uzaydan gelen sporlarla tohumlandığı” düşüncesinin yeniden canlandırılmasıdır.

Bütün bunlar mümkün müdür? Uygarlık­ların diğer uygarlıklarla ilgilenip de onlan ele geçirmek istememelerini düşünebilir miyiz?

Belki de yarım milyon uygarlığın evrene yarım milyon değişik açıdan bakacağı, yanm milyon farklı kültür ve bilimsel gelişme yarata­bileceğini, yanm milyon değişik sanat ve ede­biyat biçimi, yanm milyon iletişim ve anlaşma yolu oluşturabileceğini düşünebiliriz. Bunla-nn bir kısmı zeki türler arasında haberleşme gücüne sahiptir ve haber alışverişleri ne kadar az olsa da bunlan anlayabilecek kadar zekidir.

Dünyadışı canlılar ile ilişki kurma konusunda çevrilmiş en iyi film olarak kabul edilen Steven Spielberg’in ET (Extraterrestrial-Dünyadışı) adlı filmi hatırlanacağı gibi çirkin görünüşlü fakat sevgi ve dostluk dolu Dünyadışı bir canlının Dünyalı bir çocukla ilişkileri üzerine kuruluydu

Evrensel birlik için
İnsanlar ve Dünyadışı uygarlıklar, birlikte olduklan takdirde, daha hızlı gelişebilecek ve daha ötelere gidebileceklerdir. Doğa yasala-nnı yenilgiye uğratmak ve evreni zekâya boyun eğdirmek olasılığı varsa, bu ancak işbirliğiyle gerçekleşecektir, işte şimdi insanoğlu, bu ümitle uzaya her gün fotonlarla ve elektromanyetik dalgalarla sinyal göndermekte ve bunlara cevap beklemektedir. Bu sinyallere şimdiye kadar cevap alamadıysak, bu hiçbir şeyin varolmadığının kanıtı değildir. Yanlış bir yere bakıyor olabili-ris, yanlış bir şekilde bakıyor olabiliriz, yanlış bir teknikle bakıyor olabiliriz, ya da hepsi. Belki de bütün mesajlarımızı aldıkları halde, bilinçli olarak cevap vermiyor olabilirler. Bizim yeterince gelişmemizi bekliyor da olabilirler.

Öte yandan, yanıtımızı alan ve dinlendi­ğini anlayan ileri uygarlığın hemen büyük cid­diyetle bunu ilerletmeye başladığını düşüne­lim. Bir yüzyıl beklememize karşın, yabancı uygarlık tarafından bilgi yağmuruna tutulabi­liriz, tabii eğer gelen tür sinyalleri anlayıp çözebilirsek.

Eğer ışık hızının alt edildiğini ve barışçı ve uysal bir Galaktik Uygarlıklar Federasyonu’ nun bulunduğunu varsayarsak, aldığımız mesajı başarıyla yorumlamamız ve cesurca cevap vermemiz, Federasyon’un bir üyelik kartıyla sonuçlanabilir. Kim bilir?

İnsanlığı her zaman harekete geçirmiş olan derin merakı ve evrende bizimkinden başka bir uygarlık bulunup bulunmadığı şeklinde sorulacak bir sorunun yanıtını hepimiz merakla bekliyoruz. Bu soruyu yanıtlandır­maktaki başarımız ne olursa olsun, sonuçta kârlı çıkacağız.

Öyleyse hepimizin selameti açısından, gelin şu yararsız, sonu gelmez ve bizi intihara sürükleyen çekişmelerimizi terk edelim ve bizi bekleyen gerçek görevin arkasında birlik ola­lım, yeni bir bilgi düzeyine girmek, serpilmek, öğrenmek ve kurtulmak için.

Gelin bizi bekleyen evreni miras almak için çabalayalım, gerekiyorsa yalnız başımıza, yok eğer başkalan da varsa onlarla birlikte…
Tara GÜRSES

Paylaş:

0 yorum:

© 2014 Bilgilendirin!. WP themonic converted by Bloggertheme9. Powered by dunyada baris.
Yukarı