1980’lerin başında maceraperest Ralph Fiennes, arkeolog Juris Zarins, film yapımcısı Nicholas Clapp ve avukat George Hedges’tan oluşan bir grup, Arabistan’ın en büyük miti olan kayıp şehir İrem’i bulmak için bir araya gelmişti. Tüm Arap yarımadasında ve Kuzey Afrika’da bin yıllardır adı anılan fakat nerede olduğu bilinmeyen efsane şehri bulmanın kolay olmayacağını biliyorlardı. Tahmin ettikleri gibi senelerce ufak bir iz bulmak için çabaladılar. Fakat koca çölde eskiden bir şehir olduğuna dair en ufak bir işaret yoktu.
Grup önce Arabistan’daki tüm efsaneleri derleyip, şehrin tahmini yerini tespit etmeye çalıştı. Efsanelere göre İrem şehri, Yemen’in güney bölgelerinde olmalıydı. Buna kati derecede inanan gruptan Zarins ve Clapp’ın aklına bu iş için NASA’nın uydularını kullanmak geldi. Fakat NASA çabayı ciddiye almadı ve desteklemedi. Yapımcı Clapp iyi bir tüccar iletişimine sahip olduğu için NASA’yı uzun süren ikna çabaları sonunda bu iş için ayartmayı başardı. Ona göre şehri NASA sayesinde bulmak, kuruma da çok büyük bir prestij sağlayacak ve etkinlik alanlarının sadece uzayın bilinmezlikleri olmadığını tüm dünyaya gösterecekti. Bu motivasyon sayesinde NASA uzağa duyarlı uydularını, yüzey tarama radarlarını, Landsat programını maceraperest araştırma grubunun hizmetine sundu. Şehrin bulunması için ödenek bile hazırlanmıştı.
Efsanenin Kalıntıları Ortaya Çıkıyor
Grubun şehri bulma umutlarını kaybetmeye başladıkları bir gün, şans eseri metruk bir kuyu yakınlarında mola verdiler. Dr. Zarins arkeolog olduğu için merakla kuyuyu incelemeye başladı. Oldukça eski olduğu ve yakın tarihli bir kum fırtınasında ortaya çıktığı belliydi. Kuyunun yakınlarında kale tepesine benzer bir şekil vardı. Zarins bölgede kazı çalışması başlattı. Kazının altından efsanelerde bahsedilen sütunlara benzeyen uzun direkler çıkmıştı. Kazının ilerleyen haftalarında şehrin ufak bir kısmı tamamen belirginleşmeye başladı. Önemli bir kısmı mağaranın içine oyulmuştu. Düşman saldırılarına karşı güvenli olmasının en büyük sebeplerinden biri de bu olmalıydı. Şehre su sağlayan kuyunun üstüne ve ana ticaret yoluna kervan düştükten sonra da şehir su kaynağını kaybetmişti. Zarins’e göre İrem’in yok olma sebebi su kaynağının doğal afet sonucu yok olmuş olmasıydı. Terk edilen şehir, kum fırtınalarının altında kalmıştı.
Milattan önce 3000’li yıllarda kurulmuş olan dönemin en haşmetli şehri nihayet kumların altından çekilip yeryüzüne yeniden çıkarılmıştı. Eski ihtişamıyla koca bir kent çölün ortasına yeniden kurulmuş gibiydi. Binlerce yıl öncesinin insan kemiklerine bile ulaştılar. Kumların Atlantis’i efsanesinin doğru olduğu böylece ispatlanmıştı. Zarins’in kazılarında Ad kavminin yaşadığı şehre ait dört kalıntı bölgesi bulundu. Şehrin çok büyük bir kısmı halen kumlar altındaydı.
3000 Yıllık İhtişam
Efsaneye göre Ad kavminin yaklaşık olarak milattan önce 3000 civarında Yemen’in güneyine yerleşerek burada İrem şehrini kurduğu söyleniyordu. 3000 seneden daha fazla bir süre boyunca da burada ikamet etmişlerdi. Milattan sonra ilk yüzyılın sonlarına doğru da yok olmuşlardı. Milattan sonra ikinci yüzyılda Ptolemy bir anda ortadan kaybolduğu iddia edilen bu şehri araştırmış, şehrin bir de haritasını hazırlamıştı. Zarins’in ilk dayanağı da tesadüfen ele geçirdiği bu haritaydı.
Buraya yerleşen Ad kavmi, verimli topraklarda tarımla zenginleşmeye başlamıştı. Afrika, Asya ve Arabistan’da birçok ayinde kullanılan özel bir bitki sadece bu topraklardan ihraç ediliyordu. Şehrin bulunduğu nokta Arabistan, Afrika ve Avrupa için transit geçiş yolu olduğu için seneler içinde bölgenin en kalabalık şehirlerinden biri haline gelmişti. Baharat Yolu da İrem şehrinden geçiyordu. Ticaret sayesinde dönemin en güçlü kavmi olmayı başarmışlardı.
Zenginlikle birlikte mimarilerini de geliştirmeye başlayan Ad kavmi, tarihte sütunları kullanan ilk insan topluluğuydu. Roma mimarisindeki sütun fenomeni de İrem’in sütunlarından etkilenerek ortaya çıkmıştı. Bu, bazı tarihçilerin karşı çıktığı bir iddiaydı fakat Romalılar kuruldukları yıldan itibaren sürekli tüccarlar ve kervanlarla İrem’e ticaret yapmaya gitmiş, oranın kültürünü de beraberlerinde taşımışlardı. Buraya giden tüccarlar, şimdiye kadar görmedikleri sütunlar karşısında hayrete düşerek, insan aklının almayacağı bir zenginliği bire bin katarak anlatıyorlardı. Bu da dilden dile bir efsaneye dönüşmüştü.
Fakat bir de Arap hikâyelerinde anlatılan İrem şehri vardı. Kutsal kaynaklarda yok oluş ilahi bir sebebe dayandırılıyordu. Bunun en büyük sebebi ise ticaret için şehre gelen tüccarların şehri bulamayıp bunu tanrının gazabı olarak yorumlamalarıydı. Bu hikaye ise İrem şehrine bambaşka bir açılım getiriyordu.
Hikaye şöyle:
Büyük tufandan kurtulan Nuh ve tebaasından bir kısmı yeryüzüne tekrar ayak bastıktan sonra dünyanın başka bir köşesine yerleşmek için yol almışlardı. Kendilerine Ad ismini veren bu kavim kara bitene kadar güneye ilerlediler. Şimdiki Yemen’e ulaşan bu eski insanlar buraya yerleşip kendilerine İrem şehrini kurmuşlardı.
Önceleri tanrı inancıyla sağlam bir şekilde tarım yapmaya ve hayatlarını geçindirmeye çalıştılar. Kendilerine ödül olarak verimli topraklar bahşedilmişti. Bu toprakları işleyip ekin elde etmeye başladılar. Üstelik başka insanların ayinlerinde tütsü olarak kullandığı bir bitki sadece onların topraklarında yetişiyordu. Ticaretle kısa zaman içinde Ad kavmi zenginleşmeye başladı.
Ad kavminin insanlarının bir özelliği de iri yarı olmalarıydı. Oldukça uzun boylu ve yapılı olan bu insanlar kendilerine karşı savaş açan toplulukları bozguna uğratmayı başarıyorlardı. Fakat gözlerini daha fazlasına diktiler. “Biz herkesten üstünüz. Onlardan farklı olmalıyız” dediler ve şehirlerine şimdiye kadar hiç görülmemiş sütunlar ve surlar diktiler. “Bizi kimse yıkamaz” diyerek böbürlendiler. Kendilerine güvenleri artınca da kibirlenmeye ve yabancılara düşman olmaya başladılar. “Bizden daha zayıflar” diye düşünüp şehirlerine gelen yabancılara eziyet ettiler. Kafalarına göre işkence ve dayak uygulaması başlattılar. Kervanlar yollarını şaşırsın diye çölde yol izlerini sildiler ve birçok tüccarın çölde kaybolup ölmesine sebebiyet verdiler.
Söylentiye göre bu kibir tanrıyı çok kızdırdı ve Ad kavmine bir peygamber gönderildi. Hud peygamber Ad kavmine kötü huylarından vazgeçmelerini, aksi takdirde kendisinin gazabıyla karşılaşacaklarını söyledi. Fakat insanlar onu delilikle ve yalancılıkla suçladılar. Hud’un belki de seneler süren çabaları tek bir sonuç bile vermemişti. Peygamber tanrıya dua edip, elinden fazla bir şey gelmediğini ve gazabını göndermesini diledi. Bunun üzerine önce insanlardan su esirgendi. Tek bir damla bile yağmur yağmamaya başladı. Hayvanlar susuzluktan öldü. Topraklar kuruyup çatladı. Büyük bir kıtlık başladı. Hud insanlara tanrıdan af dilemelerini ve bu kıtlıktan kurtulmalarını söyledi. Fakat insanlar yine onu yalancılıkla suçlayıp yüz çevirdiler.
Böyle söylerlerken ufukta kara bulutlar gözükmeye başladı. Herkes yağmur gelecek diye sevinmişti. Fakat bulutlar yağmur yerine çok şiddetli bir kasırga getirdi. Göz gözü görmeyecek şekilde kumlar uçuştu, fırtına koptu. Tam yedi gün boyunca görkemli irem şehri birbirine katıldı. Bu felaketten sadece Hud kurtulabilmişti.
0 yorum: